Yılan Hikayesi
Son Asur kralı Asurbanipal'in kütüphanesinde
bulunan eski bir Sümer metninde, yılanla kartal
arasında geçen şu efsane anlatılır:
Kuş, komşusu yılana, "Gel" dedi, "Barış ve
dostluk yemini edelim ve ona uymayanın
üstüne güneş tanrısı Şamaş'ın laneti yağsın."
Güneş tanrısının huzurunda yemin ettiler ve
yeminlerini lanetle mühürlediler:
Sonra yavruları oldu. Yılanınki bir karaağaç
gölgesinde, kuşunki bir dağ doruğunda doğdu.
Ve kuş yabani bir boğa ya da eşek
yakaladığında, yılan bundan yedi, çekildi ve
yavruları yedi. Yılan yabani bir keçi ya da
antilop yakaladığında, ulu kartal yedi, çekildi ve
yavruları yedi. Ta ki bir gün, kartalın yavruları
tüylenip de kötü düşünceler kuşun aklına
gelinceye kadar.
Ve efsane böylece devam eder.
Yılan, hekimliğin yanı sıra hemşirelik,
eczacılık, veteriner ve diş hekimliğinin mesleki
sembolü olan bir yaratıktır. Bunun neden
sembol olarak seçildiği yanıtı ise genellikle
birkaç cümleyi geçmemektedir.
Bu çalışmamızda yılanı tüm yönleriyle
derinlemesine ele almak, konuyu çok genişletip
Prof. Dr. Fuat Yöndemlinin aktarımı ve Evliya
Çelebi'nin tabiriyle olayı "yılan hikayesi gibi"
uzatmak amacımız olacaktır. Bu nedenle her
konuya kıyısından kenarından dokundurma
yapılarak bir özet verilecektir.
Yılan görünüş itibariyle pek sevimli
olmayan, hatta "soğuk" olarak tanımlanan bir
canlıdır.
Gerçekte, yeryüzünde yılanlar kadar
kendisine zıt anlamlar yüklenen bir başka
yaratık bulmak olanaklı değildir. Bir yanda
"tanrı" kabul edilip kendisine tapınılırken, diğer
tarafta "insanoğlunun Cennet'ten çıkarılmasının
baş suçlusu", "şeytan" olarak
değerlendirilmektedir.
Yılan kelimesi, etimolojik olarak Çince'deki
"lung" kelimesinden Türkçe'ye geçmiştir.
San'at tarihinde bu yaratığı ifade için ayrıca
luu, ejder, ejderha, nek, mar, soğulcan, evran
(evren), dragon, griffon gibi daha pek çok ad
kullanılmaktadır.
Dr. İ. Hamit Hancı*
Gerek yılan, gerekse onun dev şekli olan
ejder (ya da ejderha) sureti antik çağlara ait
mitolojilerde çok yaygın bir semboldür.
Bütün Eski Yakın Doğu'da olduğu gibi Eski
Mısır'da da yılan, ilahi bir varlık sayılmaktadır.
Antik Mısır'ın yılan suretindeki ilahesinin adı
Lütufkar Uto ya da Wazit’dir. Buna mukabil
bütün Mısır'da şeytan olarak tanınan Apophis
de yılan suretindedir.
Eski Mısır san'atında görülen bir başka yılanlı
tasvir ise, kuyruğunu ısırarak halka şeklini alan
yılan motifidir.
Kuyruğunu ısıran ya da yutan yılan yani
"uroborus". Uroborus: Sonu başlangıcımdır.
Bu simgeye Roma'dan Hindistan'a, Mısır'dan
Çin'e kadar geniş bir coğrafyada rastlanır ve
genel olarak ebedi dönüşü, döngüsel zamanı ve
yaşamı, bölünmezliği ve sonsuzluğu simgeler.
Budhistler onu samsara döngüsüyle
özdeşleştirmişlerdir.
Eski Mısır'da Tıbbın İki Sembolü: Yılan ve
Hekim İmhotep’tir
Tıp kelimesinin orijinini aldığı Teb (Thebai)
şehrinin totemi yılandır. Teb şehri ise eski
Mısır'ın en önemli sağlık merkezidir. Ayrıca
Milattan üçbin yıl evvel Mısır'da yaşamış
İmhotep’in, tarihte bilinen ilk hekim olduğu
iddia edilmektedir. Adı "Sulh ve sükûndan
gelen" anlamında olan bu hekim, engin tıbbi
bilgisinin yanı sıra mimari ve astrolojide de söz
sahibi, yazarlık ve rahiplik yapan, çok yönlü bir
alimdir.
San'at tarihiyle ilgili eserler, yılanın tıp
sembolü olarak ilk defa kullanılmasının
Sümerlerde görüldüğünü belirtmektedir. Sümer
tanrılarından birinin adı "Yaşam Ağacının
Hakimi" manasına gelen Ningişzida'dır. Bu
tanrının sembolü olan ağaca sarılmış haldeki
biri erkek biri dişi iki yılandır.
Sopanın yaşam ağacını, yani yaşamı; yılanın
ise gençliği temsil ettiği bu motif, binlerce yıl
boyunca çeşitli ülkelerde yalnız sopa ya da
sopa-yılan, ya da birbirine sarılmış iki yılan
halinde koruyucu ve şifa verici bir sembol
olarak resimlerde, kabartmalarda kullanılmış ve
Asklepios kültünden bu yana da hekimliğin
amblemi olmuştur.
Genelde kabul görmüş olan ilk tıp büyüğü
Genelde kabul görmüş olan ilk tıp büyüğü
Genelde kabul görmüş olan ilk tıp büyüğü
Homeros, Asklepios hakkında şu efsaneyi
anlatır: Lapitler'in kralının kızı Koronis,
Apollon'dan hamile kalır. Apollon'un kardeşi
Artemis, bir ihaneti yüzünden Koronis'i okla
vurarak öldürür. Apollon çocuğunu kurtarmak
için kadının karnını yarar. Ölmek üzere
olan çocuğu kurtarır ve at-adam kahin Khiron'a
teslim eder. Kahin bu çocuğa Asklepios adını
verir. Asklepios, tükenmez şifa çareleriyle
meşhur Khiron'un yanında eğitim görür.
Hocasından yalnızca cerrahlığı değil, hastalara
ilaç yapmayı, şifalı otlardan dertlere deva
bulmayı ve hatta ölüleri diriltmeyi öğrenir.
Ölüleri diriltmesi üzerine Zeus’un gazabıyla
yıldırım çarpmasıyla öldürülen Asklepios daha
sonra yine Zeus tarafından tıp tanrısı olarak ilan
edilir. Tıp amblemlerinde yereden, ve tarihi
M.Ö. 3000'lere uzanan yılan figürü de,
Asklepios ve O'nun asası ile bütünleşmiştir.
Ölümünden sonra Asklepios adına ikiyüzden
fazla mabed (Asklepion) kurulur. Asklepion'ların
açılışı için izin almaya gelen hey'etlere,
hekimlerle birlikte kutu içinde bir yılan
gönderme adeti vardır. Asklepionların giriş
kapısı üzerinde "Buraya ölümün girmesi
yasaktır" ibaresi yazılıdır.
Hekimler imparatoru Galen’in,
iyileşmeyeceği görüşüyle Asklepion'a
kabul etmediği hasta intihar amacıyla, iki
yılanın zehirlerini boşalttığı tastan
içer. Ancak ölmeyip, iyileşmeye başlar. Galen
iyileşen hastaya: "Yılan zehirinin aynı zamanda
şifa verici olduğunu düşünüyor, fakat
hastalarda denemeye cesaret edemiyordum.
Benim bu düşüncemi haklı çıkardın. Bundan
sonra Asklepion'un sembolü çifte yılan
olacaktır" der.
Asklepios'a göre hekim yılan gibi dilsiz
olmalı, kimsenin sırrını başkasına
söylememeli, sabır ve sükunet içinde
çalışmalıdır. Asa ile temsil edilmesi,
tababet tahsilinin kısa sürede öğrenilmeyip,
ihtiyarlayıp asaya dayanıncaya kadar hekimin
öğrenmeye ve tecrübe kazanmaya gereksinim
duyduğunu belirtmek içindir. Diğer taraftan
asa, iyilik tanrılarının remzidir. Yılan ise kötülük
tanrılarının alametidir. Asaya sarılmış yılan, iyilik
ve kötülük ilahlarının bir araya gelmesi
demektir.
Bundan dolayı yaşam ağacının bir
modifikasyonu olan asa (ya da
Eskülap'ın sopası), Batı'da da kendisine sarılmış
yılanla birlikte sağlık bilimlerini (hekimlik,
dişhekimliği, eczacılık ve veterinerlik) temsil
eder.
Türkiye'de bu yılanlı asanın ilk defa resmi
olarak kullanılması, 1836 yılına isabet eder.
Sultan II. Mahmud, bu tarihte, Mekteb-i
Tıbbiye talebelerinin, ilk defa resmi kıyafet
olarak yakalarına yılanlı asa (caduceum)
işlenmiş elbiseler giymesi hakkında ferman
çıkarmıştır.
Eski Grekler'de elçilerin kullandığı defne ya
da zeytin dalından asaya sarılmış çifte yılan ile
kanatlı caduceum ise, onlara emniyet ve
masuniyet sağlayan barış ve ticaret sembolü idi.
Yakın zamanlarda başka bir Yunanlı tanrı
Hermes'in (diğer adıyla Merkür)
asası (caduceus) da tıbbın sembolü olarak
kullanılmaktadır.
Hermese, abisi Apollon zenginlik ve servetin
sihirli asasını verir. Asa, uyuşmazlık içinde olan
herhangi iki şeyi uzlaştırma gücüne de sahiptir.
Hermes yeni asasını denemek için birbirlerine
öfkeyle tıslayan iki yılanın arasına sokar.
Yılanlar kavgalarını unutup, asanın etrafına
sarılırlar ve o günden sonra hep asanın
üzerinde kalırlar. Ayrıca çift yılanlı Hermes'in
"caduceus"unun üzerinde de bir çift kanat
bulunmaktadır
Dünyada adli tıp ve adli bilimlerin de
sembolü de yılandır. Burada tıp ve adalet
sembollerinin birleşmesi göze çarpmaktadır.
Eski Türkler arasında da yılan sağlık ve
mutluluk sembolü olmuştur. Sağlık
kuruluşlarının kapılarında çifte yılan sembolü
vardır. Anadolu'da Selçuklu Hastaneleri buna
örnektir.
Hastalık kötülük ve ceza demektir.
Kötülükler yeraltından gelir; yılan da
yeraltında yaşamaktadır. Yılan aynı zamanda
gücü, kudreti ve koruyuculuğu
simgelemektedir. Öldürücü olması ona karşı
korkuyla karışık bir saygı duyulmasına neden
olmuştur.
Yılanlar ve sürüngenler birçok kültürde
rastladığımız ortak sembollerdir.
Kızılderililer'e göre yılan; deri değiştirerek
doğum, yaşam ve ölüm arasındaki
metamorfozu simgeler. Böylece tarih boyunca
yılana atfedilen özellikler doğurganlık,
ölümsüzlük, sağlık, hekimlik, sağduyu sahibi
olmak, bilgelik, kehanet, iyi talih, fiziksel güç ve
hız olarak sıralanabilir.
Şifalı bitkilerde açıkça gözlenen tabiatın
iyileştirici kudretini en yakından tanıyan, en iyi
bilen canlının da, yeraltında yaşadığı için bu
bitkilerle çok yakın komşuluk halinde bulunan
yılan olduğu kabul edilerek, hekimlik sembolü
kendisine yakıştırılmaktadır.
İslam ülkelerindeki Lokman Hekim kıssası,
Gılgamış Efsanesi’ni anımsatan motifler taşır.
Yiyenlere ebedi yaşam, ölümsüzlük bahşeden
otu, Lokman Hekim, araştırmaları sonunda
Çukurova Bölgesi’nde bulur. Keşfinin
heyecanıyle köprüden geçerken düşürdüğü otu
Lokman Hekim eline geçiremeden bir yılan yer.
Bundan dolayı yılanın ölümsüzlük, yaşama
gücü ve sağlığı temsil ettiğine inanılır.
Yılan, bilhassa zehirli yılan ölüm
sembolüdür. Ancak ölümün zıddı olan yaşamı
da anımsatmaktadır. Dolayısıyle yılan, yaşam ve
sağlığı aynı anda remzetmek için kullanılan bir
motif hüviyetini kazanmaktadır
Uzak Doğu Yin-yang felsefesinde çift başlı
yılan motifinde bir yılan başı yaşamı, öbür yılan
başı ise ölümü temsil etmektedir. Dolayısıyle
çift başlı yılan, zehir ile panzehiri anımsatan bir
örnektir.
Babillilerin ulusal destanında Gılgamış,
ölümsüzlüğü elde etmek için yeraltından
ölümsüzlük otunu çıkarır. Ancak bir fırsatını
bulan yılan bunu yer. Yılanın çok yaşayan
hayvan olması bundandır.
Aztekler, çıngıraklı yılana özel bir önem
verirlerdi. Hatta çıngıraklı yılan tarafından
ısırılan Aztekler, toplumda itibarlı bir mevkiye
yükseltilirdi. Yılan tarafından ısırıldığı halde
ölmeyen kimseleri, ilahlarla temasa geçmiş
seçkin kimseler olarak kabul ederlerdi.
Hem Maya, hem de Aztek kültürünün
efsanevi kahramanı olarak kabul edilen beyaz
renkli ve iri burunlu Quetzalcoatl'ın sembolü,
tüylü yılandır. Tüylü yılan motifi birçok
mefhumun yanı sıra bilgi, şiir ve şifanın
sembolü olarak kullanılmıştır.
Grek mitolojisinde Medusa, baktığı insanları
taşa çeviren bir kadındır. Phorkos'un kızları olan
üç Gorgon'dan biri olan Medusa'nın başı, saç
yerine yılanlarla kaplıdır! Gorgonlar, saçları
yılan olan dişi canavarlardır. Onları gören
erkekler taşa dönüşür.
Orta Asya Türk boyları arasında olumlu
vasıflar taşıyan bir yaratık olarak kabul edilen
yılan ya da ejderha motifi, daha sonra korkunç
ve zararlı, bir hayvan hüviyetine bürünür.
Ejderha, yılanın mübalağlı surette
büyütülmüş, korkunçlaştırılmış ve stilize edilmiş,
tamamen hayali ve efsanevi bir modelidir.
Türk hikayelerinde yılan sıklıkla insanoğluna
karşı hürmetkar, sabırlı, misafirperver, dost,
yardımcı, merhametli, affedici ve bilge bir
mahluktur. Gerektiğinde insanoğlu uğruna
Şahmeran efsanesinde olduğu gibi kendini feda
etmektedir.
Yılanın dili çatallıdır. Çatal dil ise dedikodu
ve arabozuculuk işaretidir. Bundan dolayı
dedikodu, arabozuculuk yapan kimselere yılan
dilli denir.
Bir yerin ıssız, tenha olmasını ifade için
kullanılan deyimin tamamı, "kuş uçmaz, kervan
geçmez, yılan bağırsağını sürümez " şeklindedir.
İstanbul Boğazı'ndaki Kız Kulesi hakkındaki
efsaneye göre bir kahin, imparator
Konstantin'e, kızını bir yılanın sokarak
öldüreceği kehanetinde bulunur. Konstantin, bu
kehanetin oluşumuna engel olmak için İstanbul
Boğazı'nda, deniz ortasında yaptırdığı bir
kuleye (Kız Kulesi) kızını saklar. Ancak Kuleye
gönderilen bir üzüm sepetine saklanan zehirli
bir yılan, kızı sokarak öldürür!
Aynı efsane, Silifke sahillerinde, kıyıdan
birkaç yüz metre uzakta bulunan Kızkalesi
hakkında da anlatılmaktadır.
Selçuklu Mimarisi’nde Darüşşifalarda yılan
motifleri bulunmaktadır. Mar kelimesi farsça
"Yılan" manasına gelmekte olup, Maristan
(Yılan Yurdu) kelimesiyle duvarlarında yılan
sureti bulunan bina, yani hastahane
kastedilmektedir. Dolayısıyle yılanlara atfedilen
sağlık, şifa ve afiyet manaları da böylece
anımsatmakta, tedavi ettirilmektedir.
Darüşşifalara maristan yani yılanlı bina
denmesinin bir başka nedeni ise, yılanların
kötülük ve hastalıkları yutarak iyilik ve şifa
dağıttıklarına inanılmasından dolayıdır. Zaten
Selçuklular devrinde inşa edilen hastahanelerin
hemen hepsinin kapısında çifte yılan motifi
bulunmaktadır.
Anadolu Selçukluları devrinin en mühim
sosyal, kültürel, sınai, iktisadi ve siyasi
teşekkülü olan Ahi Teşkilatı'nın kurucusu Şeyh
Nasiruddin Mahmud'un efsanevi adı "Ahi Evren
(Evran)"dır. Evren kelimesi kainat, alem ve yılan,
ejder manalarını taşımaktadır.
Debbağların "Pir"leri olarak kabul ettikleri
Ahi Evren, kitapları ve hakkında anlatılan
efsanelerden anlaşıldığına göre yılandan kırbaç
ve panzehir imal eden bir hekimdir.
Yılan zehrinin kendisine zarar vermemesi,
bünyesinde onun zehrini tesirsiz duruma
getiren panzehirin varlığıyle izah edilmiş ve çok
Aesculapius'dur. eski zamanlardan beri yılandan panzehir elde
edilmeye çalışılmıştır.
Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, yılanın,
bilhassa birbirine sarılmış çifte yılanın Orta Asya
Türkleri arasında saadet, sağlık, uğur ve şifa
sembolü telakki edildiğini belirtir
Anadolu halkı yılandaki şifa verici gücün
Eyyub Peygamberle ilgili olduğuna inanır. Halk
inancına göre Eyyub Peygamber'in yarasına
düşen kurtlar, vücudunu yiyerek delik deşik
etmişler. Eyyub Peygamber bu ızdıraba
sabretmiş, sonunda çilesini tamamlayınca,
topuğunu yere vurması vahyedilmiş. Vurduğu
yerden çıkan su ile yıkanmış. Eyyub Peygamber
yıkanırken, vücudunu kemiren kurtlar yere
düşerek bir bölümü sülük, bir bölümü ise yılana
dönüşmüş. Anadolu halkı bundan dolayı
sülüğün de şifalı olduğuna inanır.
Onaltıncı asırda bazı Avrupa şehirlerini sık
vuku bulan veba salgınlarından korumak için
hususi sikke (madeni para) basıldığı
bilinmektedir. Bu paraların bir yüzünde yılan
resmi altında "Yılana bakan yaşayacaktır"
yazılıdır. Avrupa'da yılanların bir çok hastalığın
tedavisinde ilaç anamaddesi olduğuna
inanılmaktaydı. Bu çeşit ilaçların en meşhuru
theriacum (tiryak)tır. Bu ilaç, resmi farmasötik
kodekste 1908 yılına kadar yer almıştır.
Evliya Çelebi Mısır'daki Sa'di dervişlerinin
zehirli yılanları nasıl yakaladıklarını, etinden
nasıl tiryak, ilaç yaptıklarını Seyahatname'sinde
anlatır.
Anadolu'da bulunan birçok yılanlı göl, yılanlı
çermik gibi adlar taşıyan yerlerde canlı
yılanların şifa bahşedici, tedavi edici
özeliğinden günümüzde hala
yararlanılmaktadır.
Yılanlar vasıtasıyle tedavi edilen hastalıklar
arasında bulunan "Erizipel"e halkımızın "Yılancık"
demektedir. Anadolu folklorunda, erizipele
tutulanların yaralarına "yılan ya da yılancık taşı"
denilen bir taş sürüldüğü takdirde, hastalığın
iyileşeğine inanılmaktadır.
Halen dünyada 2500 kadar yılan türü
yaşamaktadır. Bunlardan ancak üçte biri
insanlar için az ya da çok derecede zehirlidir.
Çok tehlikeli olanlar ise bütün yılan türlerinin
%7'sini geçmez.
Yılanların sokmasının, esas itibariyle,
insanları öldürmeye değil, yılanın beslenmesine
matuf olduğunu unutmamak gerekir. Güvenliği
tehdit edilmedikçe, hiç bir zehirli yılan, insana
saldırmaz, uzaklaşmayı tercih eder.
Ölüm olayları yılanı yakalamak, öldürmek ya
da saklandığı yerde avlamak gibi faaliyetler
sırasında, yılanın kendini savunması sonucunda
oluşmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde
akrep sokmasından ölenlerin sayısı, yılan
ısırmasından yaşamını kaybedenlerden daha
fazladır.
Yılan motifi, tüm medeniyetlerde kendisine
büyük önem ve kutsallık atfedilen esrarengiz
bir semboldür. Antik Maya, Aztek, Çin ve Mısır
medeniyeti gibi maddi olduğu kadar batıni
ilimlerde de ileri olan bütün büyük
medeniyetlerde hep bir yılan motifiyle
karşılaşmak, son derece enteresan ve ortak bir
vakıadır.
Teşekkür
Makalemizin hazırlanmasında önemli ölçüde
yararlandığımız Prof. Dr. Fuat Yöndemli’ye
teşekkürü özel bir borç bilirim. Kendisi hem
makaleleriyle hem de sohbetleri ve sözel
verdiği bilgilerle makalemize renk katmıştır.
İletişim:
Dr. İ. Hamit HancıE-posta:
hamithanci@yahoo.comKaynaklar
1-
Felsefi Bakışlar.Manisa Barosu Dergisi.
Yöndemli F. Tarih Boyunca Yılan Piramit Yayınları,
2004.
Hancı İH.Nedir Bu Ölüm Dedikleri. Ölüme2-
Milletlerarası Sembolü. Türk Kültürü, 26: 299, 177-
179, 1988.
Yöndemli, Fuat: Yılan Motifi: Hekimliğin3-
Hançerlioğlu O. Felsefe Sözlüğü Remzi Kitabevi4-
Kitabevi
Hançerlioğlu O. Toplumbilim Sözlüğü Remzi5-
Muzaffer Ramazanoğlu
Gılgamış Destanı. Cumhuriyet Kitapları.Çev.6-
Eczacı Odası Bülteni Mart1983.
Bayat AH.Tıp ve Eczacılık Sembolü Yılan. İzmir7-
Watanabe T. Adli Tıp Atlası. Coelho P. Simyacı8-
Onganorama, 20, 1, 16- 21.
Molenaar JG: Zehirli Yılanlar: Tehlikeli ve İlginç.9-
Tuncel M Beydağları Efsane söyler. 199910-
/yilan.htm 27 HaziraN 2003
http://www.beyazyildiz.com/astrologum11-
/201092.asp Tatlı dil ve yılan
Arapkirli Z. http://www.ntvmsnbc.com /news12-
Gazetesi
Coşkun N: Dilde yılan modası Yeni Asır13-
www.ondokuz.gen.tr
www.ondokuzbiz.com
www.hermetiks.org
www.kadinlar.com/moda14-
1997, İzmir.
Gökovalı Ş.Tıp Tarihi ve Semboller Konferansı• 2005 • cilt 14 • sayı 8 •
IX