30 Kasım 2010 Salı

EVREN'İN KADERİNİ GİZLEYEN " KARADELİKLER "

İlk defa İngiliz J.Michell, 1783 de, bir makalesinde, yeterince kütleli, yoğun bir yıldızın, ışığın dahi kaçamayacağı, çekim alanından söz etmişti. Yıldız yüzeyinden çıkan ışığın, yıldızın kütlesel çekimiyle, geri döneceğini ileri sürmüştü. Bu yoğunlukta, çok sayıda yıldız bulunacağını da söylemişti. Birkaç yıl sonra, Fransız bilimci Laplace da, bu görüşe benzer bir tezi, ileri sürmüştü. Böylece bu iki bilim adamı, uzayda, madde için bir tuzak olacağını öngörmüşlerdi.1938 de Neils Bohr ile Nükleer füzyonun kuramını geliştiren, Amerikalı J.Wheeler, 1969 da, ilk defa karadelik kavramını ortaya atmıştır. J. Wheeler, aynı zamanda meşhur fizikçi Richard Feyman'ın da hocasıdır.
Bu karadelik kavramı, böylece bilim kurgu alanına girmeye başlamıştır. Bilim kurgu ise, bu alandaki bilimsel araştırmaların, gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
GALAKSİLERİN VE YILDIZLARIN OLUŞUMU
Galaksilerin ve yıldızların oluşumu, 'aynı esasa' dayanır. Sonsuza yakın sıcaklıkta, sonsuza yakın yoğunlukta, sıfır boyutlu ve sıfır hacimli bir ' nur noktası'nın patlamasıyla (Büyük Patlama), ortaya çıkan temel parçacıklar, büyük patlamadan 100 sn sonra, bir proton ve bir nötron içeren döteryum(ağır hidrojen) atomunun çekirdeğini oluşturacaktır.

Döteryum
çekirdekleri de, başka proton ve nötronlarla birleşerek, iki proton ve iki nötron dan oluşan, helyum çekirdeklerini meydana getirecektir. "Büyük Patlama"dan birkaç saat sonra, helyum ve diğer elementlerin oluşumu, duracaktır. Bundan sonraki bir milyon senede, evren genişlemeyi sürdürürken, sıcaklık giderek birkaç bin dereceye düşecek. Elektronlarla, çekirdekler birleşerek atomları oluşturacaktır. İşte bu aşamadan sonra, atomların meydana getirdiği gaz bulutlarının, çökmeye başlamasıyla, galaksiler ve yıldızlar, ortaya çıkacaktır. Bu gaz kümelerinin yoğun bölgelerinde, kütlesel çekimin etkisiyle çöküş başlayacak, bu da burkulmayı-dönmeyi doğuracaktır. Zaman ilerledikçe, galaksilerdeki hidrojen ve helyum gazları, kendi kütlelerinin çekimi altında çöken, küçük bulutlara dönüşecektir. Bulutlar büzüldükçe, atomlar çarpıştıkça, gazın sıcaklığı artacak ve giderek çekirdek kaynaşması reaksiyonu ortaya çıkacaktır.
  
"Kaymak Deneyi"
Bu olayı, bir misalle açıklayalım: Anadolu da, kaymaktan yağ elde etmek için, bir kazan içindeki kaymak, bir kepçeyle, kendi ekseni etrafında döndürülür. Kepçenin kendi ekseni etrafında döndürülmesi, kaymağın, sürekli dönmesini sağlar. Yağ molekülleri, çarpışarak, merkezde ve merkezin çevresinde topaklanır. Topaklanan yağ kütleleri, merkezden çevreye doğru küçülür. Merkezdeki en büyük kütleli yağ topağı, kendi etrafında dönerken, çevredekiler, merkezin etrafında dönerler. Giderek, merkezdeki yağ kütlesi, çevredeki yağ kümelerini, kendisine yapıştırarak büyür. Anadolu insanı, kaymaktan yağı iki şekilde elde eder: Ya yayıkla, kaymağı çalkalayarak, ya da yukarıdaki şekilde elde eder.  Bu 'kaymak deneyi', bize, galaksilerin, yıldızların veya Güneş Sistemi'nin ilk evresini, en güzel bir şekilde açıklamaktadır.
Yıldızların Doğumu Ve ÖlümüMademki karadelik, bir yıldızın ölümüyle ortaya çıkıyor. O halde bir yıldızın, doğumuna ve ışıyarak hayata gözlerini açmasına, yakından bakalım. Kütlesel çekimin etkisiyle, kendi üstüne çöken ve dönen, hidrojen gazı kümesindeki atomlar, 'kaymak deneyi'nde olduğu gibi, gittikçe daha sık ve daha hızlı bir şekilde, biri birine çarpar ve böylece gaz ısınır. Sonunda gaz, o derece sıcak olur ki; hidrojen atomları, çarpışınca sıçrayacakları yerde, kaynaşarak, helyum atomlarını oluştururlar. Patlayan bir hidrojen bombasına benzer bir reaksiyon ısısı, yıldıza, parlaklığını verir. Yıldız, ışımaya başlar. Artan ısı, gazın basıncını artırarak, yıldızın merkezine yönelik, kütlesel çekim kuvvetini dengeler. Çökme durur ve yıldız, bu kararlı durumda, çok uzun süre kalır. Ancak zamanla yıldız, hidrojen yakıtını bitirerek, gerekli ısı enerjisini sağlayamadığı için, soğumaya ve büzüşmeye başlar. İşte o zaman, yıldızı bekleyen akıbetlerden biriside, karadelik olmaktır. Yıldız, ne denli büyük kütleli ise, o derecede yakıtını çabuk bitirir. Kütlesel çekimi dengelemek için, daha çok ısıya ihtiyaç duyar ve böylece yakıtını, çok çabuk bitirir. Kısacası, yıldız ne kadar büyük kütleli ise, o denlide ömrü kısa olur.
YILDIZLARIN EVRELERİ VE KARADELİK
Kırmızı Dev
Güneş
'e benzeyen yıldızlar, parlaklıklarında büyük bir artış göstererek, ölmeye mahkûmdurlar. Yıldızın çekirdeğinde hidrojen kalmadığında, nükleer yakıtı da, geçici olarak tükenmiş demektir. Çekirdekteki nükleer reaksiyonlar, dursa da, çekirdek çevresindeki bir kabukta, hidrojen yanması devam eder. Bu arada, hidrojen yakan kabuğun, sıcaklığı artar. Bu nedenle de, helyum üretimi, hızlanarak sürer. Kabuğun fazla ısınması nedeniyle, yıldızın zarfı, genişlemeye başlar. Yarıçapı, 100 kat artan yıldız, bir kırmızı dev haline gelir. Zarf genişlerken, aynı zamanda soğur. Yıldızın, dış katmanlarını oluşturan gazlardaki bu soğuma, ışıma gücü denen bir özellikle açıklanır. Zarf soğurken, yıldızın kütlesinin, yüzde onunu oluşturan helyum çekirdeği, büzülür ve ısınır. Sıcaklık, on kat artarak, yaklaşık 100 milyon derece Kelvin'i bulunca, helyum ateşlenir. Üç helyum çekirdeği, kaynaşarak bir karbon çekirdeğine dönüşür ve füzyon enerjisi açığa çıkar.

Kırmızı Süper Dev
Hidrojen yakan kabuk, sonunda yakıtını bitirerek, zayıfladığında, yıldız büzülür ve mavileşir. Çekirdek, tümüyle karbona dönüşmüştür. Karbon çekirdeğin dışındaki helyum, füzyon reaksiyonlarını başlatacak kadar ısınmıştır. Helyum, şiddetli bir şekilde yanarak, en dış kabukta, hidrojen yanmasını başlatır. Yanmakta olan her iki kabuktan yayılan ısı, kırmızı dev yıldızın daha fazla şişmesini sağlar. Yıldız, ışıma gücü, 1000 Güneş'e eşit olan, bir kırmızı süper deve dönüşür.

Beyaz Cüce

Bu aşamadan sonra, karbon çekirdeğinin sıcaklığı, yükselerek, karbon füzyonuyla enerji üretmeye başlar. O kadar çok enerji açığa çıkar ki, yıldız, kararsız hale gelir ve dış katmanlarını, uzaya fırlatır. Sonunda, yıldızın kütlesinin, yüzde onunu oluşturan ve iyonlaşmış gaz kabukla çevrili, karbon bir çekirdek kalır. Böylece yıldız, süper dev bir gezegenimsi bulutsu haline gelmiştir. Gezegenimsi bulutsunun, merkezindeki yıldız, bir beyaz cücedir. Bir beyaz cücede, atomlar, biri birinin içine girecek kadar sıkıştırıldığından, basınç, bir araya gelip sıkışan elektronlar tarafından oluşturulur. Bir beyaz cüceyi, kütle çekim kuvveti, karşısında çökmekten alıkoyan, bu yozlaşmış elektronların basıncıdır.

Beyaz
cücenin, sahip olacağı en büyük kütle, Chandrasekhar kütlesi olarak bilinen, 1,4Mg (güneş kütlesi)dir. Bundan daha büyük kütleli, bir yıldızın çökmesini, yozlaşmış elektron basıncı engelleyemez. Her kızıl devin çekirdeğinde, bir beyaz cüce vardır. Ve bu çekirdek, sürekli olarak, yıldızın maddesini azaltır. Sonunda kızıl dev, bu asalak çekirdeği tarafından tüketilir. Yaklaşık olarak, Dünya büyüklüğünde, gerçek beyaz cüce, tek başına ortaya çıkar.

Siyah Cüce
Parlayan bir beyaz cücede, daha ileri düzeyde, nükleer reaksiyonun başlaması, mümkün değildir. Yaklaşık 10 milyar yılda, bütün enerjisini uzaya fırlatan beyaz cüce, bir siyah cüceye dönüşür. Bu ise, yaklaşık yerküre boyutlarında bir yıldız olup, sıcaklığı ve ışıma gücü çok azdır. Gökyüzünde, çok sayıda beyaz cüce gözlenebilir. Beklide Samanyolu galaksimizdeki parlak yıldızların, yüzde onu beyaz cücedir. Beyaz cüceler, tek başlarına öylesine yoğun yıldızlardır ki; beyaz cüceyi oluşturan maddeyle doldurulmuş bir pingpong topu, birkaç yüz ton ağırlığındadır. Bu çeşit gök cisimleri, karanlık madde hüviyetindedir.
 
Güneş Beyaz Cüce Olacak 
Güneş'in birkaç milyar yıl sonra, yakıtı bittiğinde, kırmızı dev haline geleceği, tahmin edilmektedir. Böylece, Merkür ve Venüs gezegenlerini içine alacak şekilde şişecek ve daha sonra katmanlarını, uzaya fırlatacak. Sıkışıp ısınan Güneş merkezi, bir beyaz cüce olacaktır.

Yıldızların hepsi, Güneşin kaderini paylaşmaz. Bazılarının akıbeti, Chandrasekhar limiti olarak bilinen ve beyaz cüce kütlesinin, en üst sınırı olan bu limite bağlıdır. Bir Hintli bilim adamından ismini alan, bu limit değeri; 1.4Mg(güneş kütlesi) dir. Sonuç olarak, kütlesi, Güneş kütlesinin 1,4 katından daha az olan bir yıldız, büzülmeyi durdurup, beyaz cüce haline gelecektir.

Çekirdeğin kütlesi
, 1.4Mg yi aştığı zaman, yozlaşmış elektron basıncı, çökmeyi önleyemez. Çekirdek, çöker ve atomların ötesinde, atom çekirdeklerinin sıkıştırıldığı, çok daha yoğun bir durum ortaya çıkar ki, bu nötron yıldızıdır

Nötron Yıldızı

Büyük kütleli yıldızlar, galaksinin ana kolu üzerinde, kısmen az zaman geçirirler. Büyük kütleli yıldızların evrimleri, oldukça hızlıdır. Kırmızı dev ve süper kırmızı dev aşamalarından, daha çabuk geçerler. Bu yıldızların çekirdek kütlesi, 1,4Mg(güneş kütlesi) den daha fazla olduğundan, artık yozlaşmış elektron basıncı da, çökmeyi önleyemez. Çekirdeğin çöktüğü, atom çekirdeklerinin sıkıştırıldığı ve maddenin çok daha yoğun olduğu, bir aşamaya gelir. Bu durumda protonlar, elektron yakalayarak nötronlara dönüşürler. Şiddetli nükleer tepkimeler sonucunda, korkunç miktarda enerji açığa çıkar. Bu ise, maddeyle çok zayıf bir şekilde etkileşen, karşı nötrinolar biçiminde, yıldızdan enerji kaçışı demektir. Sonunda, yalnızca nötronlardan meydana gelen, dev bir atom çekirdeği oluşur.

Nötron
yıldızı, çekirdek yoğunluğuna kadar sıkıştırılmış olan, yozlaşmış nötron basıncı tarafından, daha fazla çökmesi önlenen, bir gaz küresidir. Yozlaşmış nötron basıncı, nötronların, biri birine değecek kadar sıkışmasından dolayı, ortaya çıkan bir basınçtır. Ortaya çıkan nötron yıldızının yarıçapı, yaklaşık 1km ve yoğunluğu da, yaklaşık olarak, 1cm³ de 1 milyar tondur. Başka bir ifadeyle, yine bir pingpong topunun içi, nötron yıldızının maddesiyle doldurulacak olsaydı, bu top, Mars'ın uydusu Deimos kadar ağır olurdu. Böyle bir nötron yıldızı, yarıçapı 10km olan bir atom çekirdeğidir.

Bir nötron yıldızı, karadelik değildir. Karadeliğe giden yolda, bir istasyon, bir durak noktasıdır.

Süpernova Ve Nötrinolar

Yıldız çekirdeğinin çökmesi, kırmızı süper dev evresindeki yıldızın, dış katmanlarını, büyük bir hızla dışarıya fırlatan, bir şok dalgası oluşturur. Bu bir süpernovadır. Süpernovalar, çok verimli nötrino kaynaklarıdır. Tersine nötrinolar, bir nötron yıldızının oluştuğunun açık kanıtlarıdırlar. Süpernova patlamasındaki enerjinin, %99 u, nötrinolar ve karşı nötrinolar biçiminde yayınlanır.

Pulsarlar Ve Atom Saatleri

1967 yılında, gökyüzünde, düzenli radyo dalgası yayınlayan nesneler, fark edilmiştir. Araştırmacılar önce, yıldız kümesindeki bir yabancı uygarlıklarla karşılaştıklarını sanmışlar! Ancak, daha sonra görülmüştür ki, bu düzenli radyo dalgaları, pulsarlar dan gelmektedir. Pulsar adı verilen bu nesneler, gerçekte, manyetik alanlar ve radyo dalgaları yayınlayan, nötron yıldızlarıdır. Kendi etrafında dönen nötron yıldızları, bir radyo ışınımı yayarlar ve bunlar pulsarlardır. Pulsar olarak adlandırılan bu gök cisimleri, bir atom çekirdeğindeki gibi, tümüyle nötronlardan oluşan ve bir fincan kadarı, tonlarca ağırlıkta olan, çökmüş bir yıldızdır.

Bilinen en hızlı pulsarların periyotları, milisaniye mertebesindedir. Periyotları, o denli düzgündür ki, insanoğlunun yaptığı, en duyarlı zaman ölçme araçlarından, daha da hassastır. Yeryüzündeki en iyi atom saatleri ile yarışırlar. Pulsarlar, dönmekte olan mıknatıslara benzerler. Zamanla elektromanyetik ışıma sonucunda, enerji kaybettiklerinden, radyo frekanslarında bile görünmez olurlar. Galaksimiz, uzun zaman önce ölmüş olan pulsarlardan başka bir şey olmayan nötron yıldızlarıyla doludur.

Nötron yıldızı,
bu aşamada, Chandrasekhar limitine benzer, yeni bir sınırla, karşı karşıyadır. Böyle bir yıldızın çekirdek(yürek ) kütlesi, 2.5Mg(güneş kütlesi) ni aştığı zaman, kendi kendisinin ağırlığını taşıması imkânsızdır. Artık karadelik sürecinin yolu açılmış demektir.
Kuasarlar
Evrende, ışıma güçleri, en yüksek olan cisimler, kuasarlardır. Spektrumlarının kırmızıya kayışına bakılacak olursa, tüm galaksilerden, katbekat daha parlak olan, yıldızımsı gök cisimleridir. Kuasarlar, muazzam ölçülerde ışık yayan, küçük gök cisimleridir. Mesela, 3 milyar ışık yılı uzaklığında bulunduğu tahmin edilen 3C273 Kuasar'ı, tek başına, 1 milyar Gökada toplamı kadar ışık yaymaktadır. Kuasarların, süper yoğun bir karadelik olduğu, düşünülmektedir.

Kuasarlar,
genelde; radyo, kızılötesi, x-ışını ve gamma ışını kaynaklarıdır. Ancak, x-ışını enerjisi, diğerlerinden daha fazladır. Kuasarlar, genellikle, çok uzak ışık kaynaklarıdır. Kuasarların, 1963 de keşfi, karadelikler üzerinde yapılan, kuramsal ve gözlemsel çalışmalarda, büyük gelişme sağlamıştır.

Bir karadeliği aramanın bir yöntemi de; görünmeyen, yoğun, büyük kütleli bir nesnenin yörüngesinde, dönen maddeleri araştırmaktır. Belki de, galaksilerin ve kuasarların merkezlerindeki dev karadelikler, en önemli karadelik çeşitleridir.
KARADELİKLER 
Bir nötron yıldızının, çekirdek(yürek) kütlesi, 2.5Mg(güneş kütlesi)ni aşarsa, yıldız, kendi kütlesel çekimine karşı koyamayacaktır. Yıldızın, fazla kilolarını atması için, ne yakıtı, ne de kütlesel çekime karşı koyacak gücü olacaktır. Bu Chandraskher sınırına benzer, Landau-Oppenheimer-Volkov sınırı olan, kritik bir kütledir. Bu kritik kütleyi aşan yıldız, kendi merkezine doğru, çökmeyi ve ezilmeyi sürdürecektir. Bu çöküşle beraber, çevreye uyguladığı kütlesel çekim kuvveti artarken, uzay -zaman eğriliğinin de, artmasını sağlar. Yıldız büzüldükçe, yüzeyindeki kütlesel çekim alanı güçlenir. Yıldızdan kaçıp kurtulma hızı da, gittikçe artar. Öyle ki sonunda, ışığın dahi kaçamayacağı, sınır hıza ulaşır. İşte bu, karadelik dediğimiz uzay-zaman eğriliğinin, sonsuza yaklaşan bir bölgesidir.  Karadelikler, maddenin, adeta ezilerek, yok olduğu görünmez noktalardır.  Karadelikden ışık kaçamazsa, fiziksel hiçbir şey kaçamaz. Karadelikler, yıldızların ölümünün bir sonucudur.

Bütün bu süreçlerde, ' genel göreceliğin kütlesel çekim yasası' ve ' özel göreceliğin bu fiziksel evrende, hiçbir şeyin ışıktan hızlı gidemeyeceği yasası' hâkimdir. Genel görelik yasasına göre, kütlesi olan her cisim, evreni (uzay-zamanı), eğip-bükmektedir. Karadelikler, çok büyük kütleli yıldızlar oldukları için, uzay-zamanda, adeta dipsiz bir kuyu oluşturmaktadırlar. Karadelikler, büyük kütleli yıldızların son durumları ve karanlık maddenin, düşünülebilecek en karanlık biçimleridir. Doğrudan gözlenmeleri, mümkün değildir.

Kendisinden, ışık dahi kaçamadığı için gözlenemezler. Adeta, bir kozmik sansür vardır. Karadelik civarında, uzay-zamanda, öyle bir bölge vardır ki, bu bölgedeki olaylardan, ışık bile kaçamaz. Karadelik, bir tuzak yüzeydir. Bu yüzeyden içeriye, bir kez girerseniz, geriye dönüş yoktur. Karadelikler, uzaytozu parçacıklarından, ışık fotonlarından, dev yıldızlara kadar, karşılaştığı her şeyi yutan; adeta dev kozmik bir süpürge, yahut vakumlardır.

Dev Kütleli Karadelikler
Evren de en çok bulunan karadelikler, Güneşten yaklaşık 10 kat büyük yıldızlardır. Samanyolu merkezinde bulunan karadelik, 2.6milyon Güneş kütlesi büyüklüğündedir. Aynı şekilde, Andromede gökadasının, merkezindeki karadeliğin kütlesinin de, 10milyon Güneş kütlesi olduğu, tahmin ediliyor. Bu dev kütleli karadelikler, gökada oluşurken, gaz bulutlarının, yoğun merkeze çökmesiyle, ortaya çıkar.'Kaymak deneyi'nde olduğu gibi, merkezde büyük kütleli yıldızlar yer alır. Gaz molekül bulutları, kendi yoğun merkezine çökerken, burkulma ve dönme oluşturur. Bu merkezi topak, merkez çevresinden çaldığı, gaz ve parçacıklarla daha da büyür. Ayrıca, 'her gökadanın merkezinde, büyük kütleli karadeliklerin var olduğu' düşünülmektedir. Bu durum, oldukça anlamlıdır. Hatta Samanyolu galaksisinde, bir milyardan daha fazla, karadelik olduğu sanılmaktadır.

Olay Ufku
Schwarzschild yarıçapı, karadeliğin kritik yarıçapını gösterir. Schwarzschild yarıçapındaki üç boyutlu yüzeye, karadeliğin olay ufku denir. Olay ufku, kendisinden kaçılması mümkün olmayan, bir uzay-zaman bölgesidir. Karadeliği çevreleyen bir zar gibidir. Kendini olay ufkun da bulan herhangi bir cisim, kaçamaz ve dış dünyayla iletişim kuramaz. Olay ufku, Karadelik den kaçmaya çabalayan ışığın, uzay-zamanda izlediği yoldur. Aynı hızla hareket eden radyo dalgaları da, olay ufkundan kaçamazlar. Karadeliğin olay ufkunun yarıçapı, kütlesiyle doğru orantılıdır. Güneş kütlesi kadar kütleye sahip bir karadelik için, kritik yarıçap, yaklaşık 3km dir. Yaklaşık 10Mg (güneş kütlesi) kadar olan bir yıldızın, Schwarzschild yarıçapı ise, 30km civarındadır. Aynı şekilde, Dünya'nın karadeliğe dönüştüğünü varsayacak olursak, olay ufku, 9mm den daha az olacaktır.

İki karadelik çarpışır ve çekirdek kaynaşmasıyla, tek bir karadelik oluşursa; bu karadeliğin olay ufkunun alanı, bu iki karadeliğin, olay ufuklarının alanları toplamından daha büyüktür. Karadeliğin kütlesindeki değişiklikle, olay ufkunun alanı arasında, bir ilişki mevcuttur. Karadelik tekilliği, olay ufkunun tam merkezindedir. Adeta olay ufkunun merkezinde, bir noktadır.

Karadelik Tekilliği
Roger Penrose ve Hawking, yaptıkları ortak çalışmalarda, ' genel görelik kuramı' na göre; karadeliğin içinde, sonsuza yakın yoğunlukta, bir ' tekillik ve uzay zaman eğriliği' olduğu, ortaya kondu. Bir karadeliğin merkezi, uzay -zamanda, bir ' tekil nokta'dır. Bu, zamanın başlangıcındaki; ' büyük patlamaya' benzer. Ancak karadeliğe düşen bir madde ve astronot için, zamanın başlangıcı değil, zamanın sonudur. Bu karadelik tekilliğinde, fizik yasalarını ve bu yasalara dayanarak, geleceği tahmin etmek imkânsızdır. Bu tekillikte, madde gibi, zamanda son bulmaktadır. Olay ufkunun dışında bulunan bir kimseye, buradan ne ışık ne de başka bir şey ulaşamayacaktır. Hiçbir parçacık, hatta fotonlar, ışık ışımasını oluşturan parçacıkların kendileri de, bu kütlesel çekime tabii olduklarından, dışarı kaçamazlar. Ne karadeliğin olay ufkuna giren bir gök cismi veya parçacık, nede karadeliğe dönüşen yıldıza ait parçacık, artık karadeliği terk edemez. Burada, karadelik sansürü hâkimdir. Karadelik kara değildir, ancak gözükmez.
Genel görelik denklemlerinin, bazı çözümlerine göre, astronot, tekillikten geçerek,  evrenin başka bir bölgesine ulaşabilir. Uzay gezileri için karadelikler, potansiyellere sahiptir. Aksi halde, diğer yıldızlara ve galaksilere ziyaretin pratik bir anlamı, yoktur. Karadelik tünelleri, evrenin başka köşelerine, yolculuk yapmayı mümkün kılabilir. Bir karadeliğin merkezi, uzay-zamanda, bir 'tekil nokta'dır. Genel görelik teorisine göre, 'kurt deliği' adı verilen böyle noktaların, uzay-zamana bir köprü-tünel olma olasılığı, söz konusudur. İnsanoğlu, karadelikler ve kurtdelikleri ile erişilmez evrenlere ulaşabileceğini bekliyor. Kuramsal olarak, bu yolların, kestirme yollar olduğu öngörülüyor.
Acaba Dünyalılar; ' insan' yahut ' cin', karadelik tünellerini kullanarak, yolculuk yapabilirler mi? Bir karadeliğin içine atlarsanız, parçacıklara ayrılırsınız. Acaba bu parçacıklar, başka bir evrene veya bir köşesine taşınarak, ortaya çıkmanız mümkün mü?

Nitekim Kur'an da ki Hızır meselesi, geçmişe ve geleceğe yolculuk için ilginç bir örnektir. Aynı şekilde'cinler'in, 'İkinci Sem'nın sınırlarına kadar, yolculuk yaptıkları, burada, ' İkinci Sema'dan ' dinleme' yapmak isterken kovuldukları, açık bir şekilde, ifade edilmektedir. 'Cinler'in 'İkinci Sema'nın sınırlarına yaklaşmaları için, gidiş-geliş toplam süre; milyarlarca sene, yolculuk yapmaları gerekiyor. Bunun ise, karadelikler olmadan başarılması, müimkün gözükmüyor.'Cinler'in ne hızları, nede yaşam süreleri, Ku'ran ifadeleriyle, muhkem olan bu yolculuğu yapmaya, yetmez. Ancak, yolculuk yaptıkları da kesin.

Karadelikler
, uzay ve zamanda yolculuk için, potansiyeller içermektedir. Ancak, genel görelik denklemlerinin çözümleri, oldukça kararsız gözükmektedir. Karadelik sansürüne, hala büyük bir umut bağlanmaktadır. Çıplak tekillik, geçmişe yolculuk için, potansiyel bir kapı olarak, görülmektedir. Bilim-kurgu yazarlarına, çok cazip gelen bu alan, gerçekte, oldukça tehlikelidir. Böyle bir gücü elde eden bir Dünyalının, neler yapabileceğini, tahmin etmek, güç değildir. Ancak böyle bir yol, şimdilik kapalı gözükmektedir.

Gerçekte, karadeliğe düşen astronot, ayaklarından çekilerek, önce iplik gibi uzayacaktır. Astronotun, karadelikten kurtulması için, ışıktan daha hızlı hareket etmesi gerekir. Adeta astronot, 'iplik', karadelikte, 'iğnenin deliği' olmuştur. Sonuçta, birkaç saniye içerisinde, paramparça olacaktır. Öyleki, astronot, bu tekillikte, moleküllere; molekül, atomlara ve atomlarda, çekirdeklere parçalanacak. Hatta çekirdekleri ve tüm atom altı parçacıkları da, parçalanacak ve ezilecektir. Neredeyse ezilmenin sonu yoktur. Yıldızlar, galaksiler ve evreni bekleyen sonda budur. Sadece madde değil, uzay-zamanın kendiside, bu akıbetten kurtulamayacaktır. Bu tekillikte, bilgi de yok olmaktadır.'Bilginin korunduğu' fizik prensibi gibi, diğer fizik yasları da, burada işlememektedir.

Bir karadeliğin içine atlarsanız, parçacıklara ayrılırsınız. Acaba bu parçacıklar, başka bir evrene veya bir köşesine taşınarak, ortaya çıkmanız mümkün mü? Gerçek zamanda, bir karadeliğe düşen astronotun, atom altı parçacıklarının geçmiş tarihleri, bu tekillikte yok olur. Ancak bu parçacıkların, 'sanal zaman'daki tarihleri devam eder. Yani, başka bir evrende, 'sanal' olarak ortaya çıkabilirler mi? Elbette şimdilik, karadelikler yoluyla, uzayda yolculuk yapmak, pekte güvenli görünmüyor.  
Dönen Karadelikler Karadelikler, kendi eksenleri etrafında dönerler. Madde, karadeliğin içinde, sarmal(burgulu) bir yol izler. Dönen karadelikler, çok daha yaygın olmakla beraber, dönmeyen karadeliklerde vardır. Aynı şekilde elektrik yükü olan, olmayan karadeliklerden söz edebiliriz.  Karadelik oluşurken, yıldızın kütlesi dönüyorsa, bu dönme, karadeliğe miras kalır.

1967 de, Werner İsrael, dönmeyen karadeliklerin, çok basit yapıda olduğunu gösterdi. Karadeliğin çapının, kütlesine bağlı, tam bir küre olduğu kanıtlandı. Roy Kerr ise, dönen karadelikleri tanımlayan, çözümler elde etti. Büyüklükleri ve biçimleri, sadece kütlelerine ve hızlarına bağlı olan Kerr karadelikleri, sabit bir hızla dönmekteydiler. Dönme hızı sıfırsa, karadelik tam bir küre biçiminde olacaktı. Daha sonra, Carter, Hawking ve Robinson, dönen karadelikler için, Kerr çözümünü sağladılar.

Böylece kütlesel çekimin yönettiği çöküşün sonucunda, karadelik, bir dönme hareketi kazanır. Bu karadeliğin büyüklüğü ve biçimi, çökerek onu oluşturan yıldızın, kimyasal yapısına değil, sadece kütlesine ve dönme hızına bağlı olacaktır. Karadelik, çöken yıldızın, başka bir özelliğini taşımaz. Yani, bunun anlamı, yıldızın, yapısal özelliklerinin kaybolduğudur. Çöken yıldızın, nasıl bir yıldız olduğu, önemli değildir.

Sonuç olarak karadelik, yalnızca kütle, açısal moment ve elektrik yükü özellikleriyle tanımlanan, kararlı bir duruma geçer. Karadeliğin bu son durumundan dolayı, 'karadeliğin saçı yoktur' önermesi, çok kullanılan bir deyim olmuştur. Bu şu demektir ki, yıldızın kütlesel çöküşünde, çok miktarda bilgi kaybından dolayı, karadelik 'kel' kalmıştır. Bu son durum, yıldızın, madde ve anti madde yapılı, küresel veya düzensiz şekilli olmasından bağımsızdır. Sonuçta karadelikler, çok çeşitli yıldız yapılarının çöküşünden, ortaya çıkmış olabilir.   

Karadelik Radyasyonu

1974 de Hawking, 'karadelik ışıması'nı öngördü. Buna, 'Hawking radyasyonu' da denir. Karadelik, dışarıya ışık kaçırmıyordu, ancak radyasyon yayıyordu. Penros'un düşünce deneyi ise, karadeliğin, kendi ekseni etrafında dönme enerjisinin bir bölümünü, dışarıya aktaracağını öngörüyordu.

Karadelik
, düzenli bir hızla parçacık yayar. Karadelik, yüzey kütlesel çekimiyle orantılı ve kütleyle ters orantılı bir sıcaklıkta, bir sıcak nesne gibi, parçacık üretip, yayar. Bu, sonlu bir sıcaklıkta, ısıl denge, demektir. Nasıl oluyor da, olay ufkunun içinden, hiçbir şey, dışarıya kaçamayacağı halde, karadelik, parçacık yayınlar gözüküyor? Yahut radyasyon, karadeliğin kütlesel çekim alanından, nasıl kaçıp kurtuluyor? Bunun cevabı, belirsizlik ilkesinin, parçacıkların, küçük bir uzaklık için, ışıktan daha hızlı ilerlemesine, izin vermesidir. Bu durum, parçacıkların ve radyasyonun, olay ufkundan çıkmalarına ve karadelikten kaçıp kurtulmalarına imkân verir. Ancak karadelikten kaçan şey, içine düşen şeyden farklı olacaktır. Yalnızca enerji aynı olacaktır.

Kuantum mekaniği,
sürekli olarak, çiftler halinde maddeleşen, ayrılan ve tekrar bir araya gelen ve biri birini yok eden 'sanal' parçacık veya anti-parçacıklardan söz eder. Sanal parçacıklar, 'gerçek' parçacıklar gibi, bir parçacık detektörüyle algılanamazlar. Ancak, dolaylı etkileri ölçülebilir. Proton, nötron, elektron, kuark vs. bütün bu gerçek parçacıkların, anti-parçacıkları(sanal-melekut) mevcuttur. Fotonun, anti-parçacığı ise kendisidir. Gerçek parçacıklar artı enerjiye, sanal parçacıklar eksi enerjiye sahiptir.

Bir çift parçacıktan birisi, karadeliğe düşerken, diğerini olay ufkunun sınırında, yalnız bırakabilir. Yalnız kalan parçacık veya anti-parçacık, diğerinin arkasından, karadeliğe de düşebilir yahut kaçıp kurtuladabilirde. Dışardan bakan bir gözlemci, onu, karadeliğin çıkardığı 'radyasyon' olarak görür.

Karadeliğe,
anti-parçacığın düştüğünü varsayarsak, bu sanal parçacık, zaman içinde geriye gidecektir. Bu karadelikten çıkan ve zaman içinde geriye giden, bir parçacık olarak düşünülebilir. Parçacık, anti-parçacık birleşmesiyle, maddeleşme aşamasına gelince, kütlesel çekim alanı, ona çarpar ve zamanda ileriye doğru yol alır.

Karadelik
küçüldükçe, sanal parçacığın, gerçek parçacık olmadan önce, alacağı yol kısalacaktır. Ve böylece, karadeliğin, parçacık yayınlama hızı artacak ve görünen ısı ortaya çıkacaktır. Karadeliğin yaydığı parçacıklar, karadeliğin kütlesi azaldıkça, hızla artan bir sıcaklığı gösteren, ısıl spektruma sahip olacaktır. Sonuçta, karadeliğe düşen iki eş parçacıktan, biri içerde kalırken, diğeri dışarı kaçacak ve karadelik buharlaşması yaşanacak ve karadeliğin kütlesi, azalacaktır.

Örneğin, elektron, kütlesel çekim nedeniyle, karadeliğin içine çekilecek, pozitron(anti-elektron) kaçacaktır. Bu süreçte, karadeliğin sahip olduğu elektriksel yükün küçük bir bölümü, yok olacak ve dönme momentinin çok az bir bölümü de, dışarı taşınacaktır. Böylece karadelik, enerji kaybedecektir.

Kısaca ifade edecek olursak, bir karadelik parçacık ve radyasyon yayarken, kütlesi ve büyüklüğü, düzenli olarak azalacaktır. Bu, daha fazla parçacığın, dışarıya tünel açmalarını kolaylaştıracaktır. Böylece hızlı bir radyasyon yahut karadelik buharlaşması yaşanacaktır. Ancak, büyük bir karadelikler için buharlaşma süresi, oldukça uzun olacaktır. Güneş kütlesi kadar kütlesi olan bir karadelik, yaklaşık 1066 yıl yaşayacaktır. En sonunda, karadeliğin, kütlesel çekim alanı, o derece azalmış olacaktır ki, karadelik, artık kendini, bir arada tutamayacaktır. Ancak, bir karadeliğin, buharlaşmasının en son aşaması, o derece hızla ilerler ki, muazzam bir patlamayla son bulur.

Karadelikler Ve Bebek Evrenler
"O zaman, karadeliğin içine düşen nesnelerin yahut bir uzay gemisinin, akıbeti ne olur?" diye soran Hawking, kendi sorusuna şöyle cevap verir:
"Benim son çalışmalarıma göre; yanıt, düşen nesnelerin, bebek evrene gittikleridir. Evrenimiz, böylece başka bir evrene dallanır. Bu bebek evren, tekrar, bizim uzay-zaman bölgemize katılabilir. Bu ise, oluşan ve daha sonra buharlaşan bir başka karadelik ve karadeliklerden uzay gezisine açılmış bir kapı gibi görünür. Yalnızca uygun bir karadeliğe doğru, uzay geminizi yöneltirsiniz. Oldukça büyük olan bir uzay gemisi olsa daha iyi olur. O zaman, nereye gideceğinizi seçemezseniz de, bir başka delikten tekrar ortaya çıkmayı umarsınız.

Ancak galaksiler arası yolculuk planında, bir kusur var. Karadeliğe düşen parçacıkları alan bebek evrenlerde, sanal zaman söz konusudur. Sanal zaman, bilim-kurgu gibi gelebilir, ancak bu iyi tanımlanmış, bir matematiksel kavramdır. Gerçek zamanda, karadeliğe düşen bir astronotun, akıbeti kötü olur. Başındaki ve ayağındaki kütlesel çekim arasındaki farkla, çekilerek iplik gibi uzar ve parçalara ayrılır. Vücudunu oluşturan parçacıklar bile, hayatta kalamaz. Gerçek zamandaki geçmişleri, bir tekillikte sona erer. Ancak astronotun parçacıkları, yayılan parçacıklar olarak, yeniden ortaya çıkarlar. Böylece bir anlamda astronot, evrenin başka bir bölgesine taşınır. Ancak ortaya çıkan parçacıklar, pek fazla astronota benzemezler. Karadeliğe düşen birisi için parola; 'sanal düşün' olmalıdır. Bebek evrenler, uzay gezisi için, fazla yararlı olmasa da, 'birleşik teori' bulma girişimi açısından, önemli sonuçlar doğurur. Pek çok kimse, bebek evrenler üzerinde çalışmaktadır. Bu alan, çok heyecanlı çalışmalara yol açmıştır."

Mini Karadelikler
Evrenin çok erken evresindeki düzensizliklerin çökmesiyle, ortaya çıkan küçük kütleli karadelikler olabilir. Kütleleri, Güneş'ten daha küçük olan karadelikler, mini karadeliklerdir. Büyük patlamayla yaratılan madde, proton ve elektron gibi bildiğimiz biçimlere ek olarak, mini karadelikler biçiminde de, ortaya çıkmış olabilir.

Kütlesi, küçük bir dağ kadar(1015 gr) olan bir karadelik, 10 milyar yılda, daha küçük kütleli karadelikler ise, çok daha kısa sürede buharlaşırlar. Bu küçük karadelikler, şimdiye kadar buharlaşmış olabilirler. Ancak kütlesi, bundan daha büyük olanların, röntgen ya da gamma ışıması yapmaları beklenir. Henüz bu karadeliklerle ilgili araştırmalar, sonuç vermiş değildir. Bunların varlıklarının kanıtı olan etkileri, bugüne kadar gözlemlenememiştir.

Ancak evrenin ilk dönemlerinden miras olarak, her biri bir dağ kütlesinde, fakat bir proton boyutlarında olan, çok sayıda mini karadelik kalmış olabilir. Eğer bir mini karadelik keşfedilecek olursa, mutlaka büyük patlamadan kalmış olacaktır. Çünkü yıldızlar, 2.5Mg (güneş kütlesi)den daha küçük kütleli karadelik üretemezler.

Hawking, mini karadeliklerin, çok daha hızlı buharlaştığını ve patladığını gösterdi. Bu mini karadeliklerin yarıçapı, 10-13cm, yaklaşık bir proton boyutundadır. Ağırlıkları ise, bir protondan, bir milyar ton daha fazladır. Yani, Everest Tepesi'nin ağırlığına eşittir. Bunlar kara değil, on bin megavatlık bir güçle, enerji yayan, adeta beyaz deliklerdi.

Akdelikler
Evrenin başlangıç evresinde, gaz halindeyken; gaz kümelerine(bulutlarına) ayrışarak; yoğunlaşıp, gaz topaklanmalarının merkeze çöktüğünü, çökerken bir dönme (burkulma) ivmesi kazandığını ve arkasından da, yıldızların ve galaksilerin ortaya çıktığını biliyoruz. Uzun bir zamanın sonunda ise, çok sayıda, büyük kütleli yıldızların, kütlesel çekimin etkisiyle küçülerek; beyaz cüceler, nötron yıldızları ve karadeliklere dönüştüğü artık biliniyor.
Galaksilerin merkezlerin de ise, daha büyük yıldızlar oluşabileceği için, en büyük karadelikler, muhtemelen bu merkezlerdedir.

Kümeleşme
, özellikle karadelikler söz konusu olduğu zaman, entropideki aşırı artışı gösterir. Entropi, düzensizliğin bir ölçüsü olduğuna göre; seyreltik olan gazın, düşük entropiyi, yoğun olan karadeliğin yüksek entropiyi göstermesi, bir çelişki olarak gözüküyor. Kütleçekim etkisi oluşturan böyle sistemlerde, ters bir durum söz konusudur.
Karadeliklerin birleşmesinden ortaya çıkacak olan karadeliğin, tekillği ve entropisi, elbette daha büyük olacaktır. Evrendeki tüm karadeliklerin, birleşmesinden ortaya çıkacak olan karadeliğin, tekilliği ve entropisi, elbette sonsuza yaklaşacaktır. Uzay-zamanında, son bulduğu böyle bir tekillik, evrenin çöküşünde gözlenebilir. Bu aynı zamanda, uzay-zaman tekilliğidir.

Fizik yasaları, zaman simetrisine sahiptirler. Bu yüzden, içine düşenlerin kaçamadığı, karadelikler varsa, o zaman, şeylerin içinden çıktığı, fakat içine düşemediği, başka nesneler de olmalıdır. Bunlara, ak (beyaz) delikler, denebilir. Bir karadeliğin içine atlayan astronotun, bir başka yerde, bir akdelikten çıkabileceği düşünülebilir.
Bazı kuramcılara göre, dönen ve elektrik yükü olan karadeliğin, diğer ucunda akdelik vardır. Karadeliğe düşen bir şey, diğer taraftan, akdelikten başka bir uzaya püskürür. Kara ve akdelikleri birleştiren tüneller, 'kurt delikleri' olarak adlandırılıyor. Karadelik tekilliğini içeren bu kurt delikleri, zamanda yolculuk tünelleri olarak görülüyor. Işık hızıyla, milyarca senede gidilebilecek bir galaksiye veya evrene, çok kısa bir zamanda yolculuk, vaat ediyor. Sıradan, dönmeyen karadeliklerin, kurt delikleri ya olmuyor ya da kararsız oluyor.
Einstein'in kütleçekim denklemlerinin bir özelliği de, zaman içinde sürekli olmalarıydı. Yani genel görelik teorisinin, karadeliğin içine düşme ve akdelikten çıkmanın çözümleri, mevcuttur. Ancak daha sonraki çalışmalarda, bu çözümlerin dengesiz olduğu görülmüştür. En küçük etki, karadelikten beyazdeliğe giden, kurt deliğini tahrip edebilir.
Akdelik, hiçbir şeyin içine giremeyeceği, bir tekil noktaydı. Sanal 'nur noktası'. Karadelik, çekip-yutarken, akdelik, püskürtüp-ortaya çıkarıyor. Karadelik yok ederken, akdelik var ediyor.

Sonuç olarak, zamanın yönünü tersine çevirdiğimizde, 'büyük patlama'yı temsil eden, bir başlangıç uzay-zaman tekilliğinin, kaçınılmaz olduğunu görürüz. Bu kez tekillik, tüm maddenin ve uzay-zamanın yok olmasını değil, yaratılmasını temsil eder. Bu bir akdelik tekilliğidir. Bu iki tekillik arasında, tam bir zaman simetrisi vardır. Başlangıç türü tekillik (akdelik) ki; bunda, uzay-zaman ve madde yaratılır. Sonuç türü tekillik(karadelik)  ki, bunda, uzay zaman ve madde yok olur.
Karadeliklerin Bazı Özellikleri
En basit karadelik, yalnızca kütlesi tarafından belirlenir. Bu karadelikler için, kütle, ölçülebilir tek büyüklüktür. Dönen karadelikler ise, kütleye ek olarak, iki özellik tarafından belirlenir: a) açısal momentum ve b) elektrik yükü. Bu büyüklükler, karadeliğin çevresinde dönen parçacıkların, yörüngelerinin incelenmesiyle ölçülebilir. Kimyasal yapı ise, belirleyici değildir. Karadeliği oluşturmak üzere, nasıl bir maddenin çöktüğünün önemi yoktur.
Karadeliklerin, dikkatimizi çeken bazı özellikleri:
1)Karadeliklerin varlığını, çevrelerindeki gök cisimleri üzerindeki etkilerinden anlayabiliriz. Kendileri görünmez olan karadelikler, çevrelerinde dönen yıldızların hızlarını artırırlar. Karadelik, başka bir yıldızla, bir çift yıldız sistemi oluşturuyorsa, etkileri fark edilebilir. Bu durumda, şiddetli x-ışınları ve radyo dalgaları yayarlar. Eğer karadelik, yıldızına, yeterince yakınsa, evrimleşerek kırmızı dev haline gelen eş yıldızın, atmosferindeki gazların bir bölümü, karadelik tarafından yutulabilir. Bu gazlar, önce karadeliğin çevresinde, sarmal hareketlerle, bir disk oluşturarak, karadeliğin yüzeyine düşerler. Gaz düşerken, çok ısınır ve x-ışınları yayar. Adeta, karadelikler, eşlerini soyarlar.
2)Galaksi merkezinde bulunan dev karadelikler, etraflarındaki gaz bulutlarına, güçlü çekim uygulayarak, büyük bir hızla döndürürler ve kendilerini belli ederler. Bu karadelikler, zamanla çevreden çaldıkları, gaz ve yıldız artıklarıyla beslenirler. Buradaki madde, olay ufkunda kaybolmadan önce, çok yüksek sıcaklıklara kadar ısınır.      

Galaksi
çekirdeklerinde, birbirlerine çok yakın yıldızlar, çarpışarak parçalanırlar. Ve enkazları, karadelik için, bir besleme kaynağı olur. Merkezdeki canavar, artık beslenmediğinde, çevresindeki kütle aktarım diski, kaybolur ve süper kütleli karadelik, galakside hemen hiçbir iz bırakmaz.

Bu sebeple, süper kütleli karadelikleri, aramak için, en uygun yerler, yakın galaksilerin çekirdekleridir. Aktif galaksi çekirdeklerinin güç kaynakları, muhtemelen karadeliklerdir. Merkezdeki etkinliğin yakın görüntüsü, radyo yayını fışkırmalarıdır. Fışkırmalarının kaynağı, merkezde, süper kütleli bir karadeliğin varlığıyla açıklanabilir.

Nötron yıldızı
ve beyaz cüce gibi yıldızlar, enerji üretemezler. Nötron yıldızlarının, katı bir yüzeyleri var ve bu yüzeyde madde biriktirebiliyorlar. Karadeliklerde böyle sert bir yüzey yok ve olay ufkuna giren madde ve ışınım, evreni terk ediyor.
4)Şayet, karadelik oluşturmak için çöken madde, net bir elektrik yüküne sahipse, ortaya çıkan karadelik de, aynı yükü taşıyacaktır. Benzer şekilde, şayet çöken madde, açısal momente sahipse, ortaya çıkan karadelik, dönüyor olacaktır. Hatırlanacağı üzere, bir karadelik, çöken maddenin elektrik yükünü, açısal momentini ve kütlesini hatırında tutarken, bunların dışında her şeyi unutur. Zira bu üçü, uzun erişimli alanlarla bağlantılıdır.

Sonuç: Karadelikler Ne Söylüyor?
1)Sonsuz yoğun ve sonsuz ince bir 'nur' noktasından, bir 'nur(akdelik) patlaması'yla yaratılan; yüz milyarlarca galaksi ve her bir galakside, yüz milyarlarca yıldızlardan oluşan, bu muazzam evren; çökecektir, ezilerek adeta yok olacaktır. Karadelikler, maddenin ezilerek, 'sonsuz incelmesi'nin açık kanıtlarıdır.
2)Evrenin, başlangıcının(büyük patlama) ve sonunun(büyük çöküş) olduğu kanıtlanmıştır. Karadelikler, evrenin 'büyük çöküşü'nün apaçık delilleri, alametleri ve işaretleridir. Bir bilim adamının söylediği gibi: "Eğer bir yıldız, çatırdayarak kendi üstüne çökebiliyorsa, neden tüm evrende çökmesin?"
3)Genişlemekte olan bu muazzam evren, kütlesel çekimin etkisiyle, geriye dönmeye- büzülmeye başlayacak;  adeta bir balonun sönmesi yahut bir kâğıdın avuç içinde dürülmesi gibi galaksiler, biri birlerine yaklaşmaya başlayacaktır. Bir taraftan, her bir galaksi, kendi merkezlerindeki dev karadelikler tarafından yutulurken, diğer yandan galaksilerin dönüş hızı, gittikçe artacaktır. Sonuçta, milyarlarca galaksi, süper dev karadeliklere dönüşürken; karadelikler, 'sonsuza yaklaşan hızla' kafa kafaya gelecek ve hiper dev bir karadeliğe dönüşecektir.

İşte bu, 'büyük patlama'ya hazır, maddenin, sonsuz incelerek, madde olmaktan çıktığı, 'nur(akdelik) noktası'dır. Sonsuz yoğun, sonsuz ince, sıfır boyutlu, sıfır hacimli ve patlamaya hazır 'nur' noktası. İşte yaklaşan 'Saat' budur. İşte 'Kıyamet' den sonra 'Kıyamet' budur. İşte bu 'an', evrenlerin Rabbi olan Sonsuz Yüce Allah'ın, Gökleri ve Yerleri, yeni baştan yaratacağı 'an'dır. İşte 'Kıyamet'in arkasından, beklenen ikinci ve 'Son Büyük Patlama' anı. İşte bu 'an'da, Cennetler-cehennemler yeniden yaratılacak ve ebedi kalacaklar.
4)Bilinmelidir ki, karadelikler üzerinde yapılan araştırmalar, sadece evrenin başlangıcına ve sonuna değil, fizik yasalarının ve fizik ötesi (sanal-melekût) evrenlerin anlaşılmasına da, ışık tutuyor. Bu araştırmalar ilerledikçe, evreni yöneten yasaların, birleşimi ve en basit hali olan 'her şeyin kuramı'; yani kütlesel çekim yasasını, kuantum kuramına bağlayan 'teori', acaba ortaya çıkacak mıdır? Belkide. Bugün bilim dünyası, 'altın iyonları'nı çarpıştırarak, 'yapay büyük patlama' deneyleri, düzenlemeye çalışıyor. Biz inanıyoruz ki, Allah, ayetlerini, yakın gelecekte, 'enfüsümüzde ve afakımızda', apaçık göstermeye, devam edecektir.  
Dr. Halil Bayraktar

Yıldızlar ve Yaşamları...




1-Yıldız:Evrende en bol bulunan element olan hidrojenin, yavaş yavaş helyum, karbon, azot, oksijen, demir gibi, daha ağır elementlere dönüştüğü ve içinde termonükleer reaksiyonların yer aldığı bir gökcismi .
2- Yıldızlar, atom ve molekülden çok, iyon ve elektronlardan oluşmuş bir gazdır.
3- Yüzey sıcaklıkları, çevrelerinin sıcaklıklarına göre çok yüksek olduğu için, uzaya sürekli enerji salarlar.
4-Yıldızlar, içlerinde oluşan nükleer tepkimelerle, uzaya devamlı enerji salmaları sonucu, kütlelerinden kaybederler. Ancak bu kütle kaybı, yıldızın yaşamı boyunca kütlesinin %1'ini geçmez.
5- Yıldızda gerçekleşen en önemli tepkime zinciri , hidrojeni helyuma dönüştüren zincirdir(hidrojen yanması).
6- Yıldız kütlesi, ne kadar büyükse, hidrojenin yanma süresi, o kadar kısa olur.
7- Yıldızlar, doğar, büyür ve ölürler. Bir yıldızın öldüğünü görmek, doğduğunu görmekten çok çok kolaydır.
8- Bir yıldızın yaşamı süresince, yıldızın içerdiği madde, birbirine zıt yönlü iki kuvvetin etkisi altındadır.
.......a-Maddeyi birbirine doğru çeken, yani yıldızı çökmeye zorlayan
kütle çekim kuvveti........b-Yıldızdaki nükleer tepkimelerin yan ürünü olarak ortaya çıkan, yüksek sıcaklığın, ısı gaz basıncı.Bu iki kuvvet dengelendiği sürece yıldız yaşamını sürdürür.
9 - Gökadamızda, her yıl güneş kütlesinin 3 katı ile 10 katı arasında değişen kütlelerde, 30-40 yıldızın doğduğu tahmin ediliyor.
10- Büyük kütleli yıldızlar, gökadaların evriminde,temel rol oynarlar.Yaşamlarının sonunda, dış katmanlarının büyük bölümünü, uzaya fırlatan bir patlamayla yok olurlar. Bu süpernova patlamasıdır. Bu patlama, gökadaların kimyasal açıdan zenginleşmesine sebep olur.
11- Bir yıldızın, parlayacağı süreyi, doğduğu andaki kütlesi tayin eder. Kütle, ne kadar büyükse, parlaklık o kadar fazladır.Ancak bir yıldız ne kadar büyük kütleli ise, o kadar kısa sürede bir karadeliğe dönüşür.



















YILDIZLARIN DOĞUMU
Galaksimizdeki yıldız oluşum bölgelerinin, yıldızlararası ortamın, en yoğun, en soğuk ve en karanlık bulutları olduğu gözlenmektedir. Bu bulutların kütleleri, 10000-1 milyon güneş kütlesi arasında olup; temel olarak, molekül yapısındaki hidrojenden oluşmaktadır.
Kısa ömürlü büyük kütleli yıldızlar, oluşum bölgelerini aydınlatmaktadır. Yıldız doğumlarının gözlemlendiği yıldızlararası bulutlar ve genç yıldızların bulunduğu bölgeler, sarmal kollarda yoğunlaşmaktadır.
Tıpkı kalabalık bir trafikte olduğu gibi, bulutlar, gelgit alanının yarattığı yüksek yoğunluk bölgelerinde, zaman zaman çarpışırlar .Çarpıştıklarında, tıpkı iki kartopu gibi kaynaşırlar.Çarpışan bulutlar, bir yandan galaksi çevresinde dönerken, bir yandan da boyutları, yavaş yavaş büyüyen, karmaşık topaklanmalar oluştururlar. Bulutların kütleleri, arttıkça yoğunlaşırlar ve kütle çekim kuvvetleri de, buna paralel olarak artar. Bu yolla bulutlar, artık kararlı olmadıkları boyutlara kadar büyürler. En büyük kütleli bulutlar, sonunda birçok yıldız kütle parçaları halinde, kümelere bölünürler. Bunlar ilkel yıldızlar olup, zamanla yıldıza dönüşecek olan cisimlerdir.

Hubble uzay teleskobu, yıldızların doğuşuna tanıklık etti. Dünyadan 7000 ışık yılı uzaklıktaki kartal nebulasında (bulutsu), yıldız oluşumuna imkan verecek, 50 kadar kozmik yumurtanın çatlamasını görüntüledi .
















YILDIZLARIN EVRİMİ VE ÖLÜMÜ
*BEYAZ CÜCE
beyaz cüce

Güneşe benzeyen yıldızlar, yaşamlarını beyaz cüce olarak, sonlandırırlar. Yıldızların %98'i, evrimlerinin son aşamasında, beyaz cüceye dönüşürler. Yıldızda gerçekleşen en önemli tepkime zinciri, hidrojeni helyuma dönüştüren zincirdir (hidrojen yanması). Ancak yıldızın nükleer yakıtı sınırlıdır.
1- Hidrojen azalıp helyum arttıkça, çekirdeğin yoğunluğu artar. Merkezdeki kütle çekim, gaz basıncına baskın hale gelmeye başladıkça da, yıldızın çekirdeği çökmeye başlar.
2- Basıncı iyice artan hidrojeni yakan katman, çok hızlı bir yanma sürecine girer. Böylece, ortaya çıkan ışınım basıncı, yıldızın dış katmanlarının genişlemesine yol açar. Yıldız, o kadar genişler ki; çapı eski çapının 100 katını geçer. Bu "Kırmızı Dev "aşamasıdır. Yüzey alanı çok arttığından, 1000 kat daha fazla ışıma yapar.
3- Sıkışan çekirdek, helyumun karbon oluşturmasına yol açar. Bu süreçte yıldız, hemen hemen eski büyüklüğüne döner. Hidrojen yakan kabuk, sonunda yakıtını bitirerek zayıfladığında, yıldız büzülür, mavileşir( Mavi Yıldız ).
4- Karbon çekirdeğin dışındaki helyum, son derece şiddetli biçimde yanar. Açığa çıkan ısı, dış kabukta bir hidrojen yanması başlatır. Yanmakta olan her 2 kabuktan yayılan ısı, kırmızı dev yıldızın, daha fazla şişmesine sebep olur . Yıldız,ışıma gücü, 1000 Güneş 'e eşit olan " Kırmızı Süper Deve "dönüşür.
nötron yıldızı



5- Öylesine çok miktarda enerji açığa çıkar ki; yıldız, kararsız hale gelir ve dış katmanlarını, yıldız rüzgarı ile uzaya püskürtür. Sonunda geride, yıldızın orijinal kütlesinin %10'unu oluşturan ve genişlemekte olan iyonlaşmış bir gaz kabukla çevrili karbon çekirdek kalır. Dış kabuk, gezegenimsi bulutsu oluşturur. Çekirdek iyice çökerek, bir beyaz cüce olur.
*NÖTRON YILDIZI
Kütleleri,1,3 ile 3 Güneş kütlesi arasındaki yıldızlar; yaşamlarını, yukarıdaki şekilde sonlandırırlar. Büyük kütleli yıldızların evrimleri hızlıdır. Yıldız, süper kırmızı deve dönüştükten sonra, çekirdek karbonunu da yakarak, oksijene dönüştürecek kadar ısınır. Füzyon (kaynaşma) reaksiyonları sonucu, gittikçe daha ağır elementler üretilir. Sonunda çekirdek,tümüyle demire dönüşür. Demir, bu reaksiyonların son halkasıdır. Isı kaçarken çekirdek, büzülür ve sıcaklık milyar kelvini aşar. Çekirdek, çöker ve atomların ötesinde, atom çekirdeklerinin sıkıştırıldığı ,çok daha yoğun bir durum oluşur. Bu durumda protonlar, elektronları yakalayarak nötronlara dönüştürür. Çekirdeğin çökmesi, kırmızı süper dev evresindeki yıldızın dış katmanını, büyük bir hızla dışa atan bir şok dalgası oluşturur. Bu bir süpernova dır.

  
nötron yıldızının oluşum evreleri

Ortaya çıkan nötron yıldızı nın yarıçapı 1 km ve yoğunluğu, santimetreküpte 1 milyar tondur. İlerde sıcaklığını
karadelik

koruyacak bir enerji kaynağı olmadığından, yavaş yavaş soğur. Bir kaç milyon yıl sonra, temel enerji bakımından gözden kaybolur. Karanlık madde ye dönüşür.
*KARADELİK
Eğer bir yıldız çekirdeğinin kütlesi, birkaç Güneş kütlesinden büyükse, yada yıldızlar yeterince büyük yoğunluklarda, bir araya geldiklerinde; kütlesi, Güneş kütlesinin binlerce, milyonlarca, milyarlarca katı olan çok büyük kütleli karadelikler ortaya çıkar. Karadır, çünkü ışığın kaçmasına izin vermez. Hatta fenerinizle aydınlatmaya çalışsanız da, fenerinizden gelen ışığı yutacaktır. Deliktir, çünkü içine attığınız herhangi bir şey, tekrar yüzeye çıkamaz.
 Kaynak: http://www.yaklasansaat.com/


Hilal Nevruzoğlu

TEMEL PARÇACIKLAR

Evrendeki milyarlarca galaksi arasına dağılmış, trilyonlarca yıldızı yöneten, milyarlarca ışık yılı uzaklığa kadar uzanan yasalar, 0,001 cm.lik bir hücre içersindeki kimyasal reaksiyonları da yönetmektedir. Organik hücrenin 0,00001m.lik alanından, evrenin 1026 m.lik alanına kadar, 10 -26 kg.lık atom kütlesinden, 1030 kg.lık Güneş kütlesine kadar aynı yasalar, geçerlidir.
Yapımız, Madde'nin temel yapı taşlarındandır. Gördüğümüz her şey de.. Güneşimiz ve evrendeki katrilyonlarca yıldızlar,üstünde yaşadığımız gezegen, soluduğumuz hava, okuduğunuz bu sayfa, kitabınızı tutan eliniz, hep bu yapı taşlarından yapılmıştır. Küçüğe doğru yolculuğumuzu, biraz daha sürdürelim:
Madde, moleküllerden yapılı, moleküller atomlardan; atomlar, çapı santimetrenin yüz milyonda biri olan elektron bulutundan ve bu bulutun çapından yüz bin kez küçük bir çekirdekten oluşuyor. Çekirdek de proton ve nötronlardan. Her proton ya da nötron, elektronun yaklaşık 2000 katı kütleye sahip. Çekirdek parçacıkları da, daha temel parçacıklardan, kuarklardan yapılı...Nihayetinde, en alt katmana ulaştığımızda, bütün parçacıkların, temel teşkil eden bir enerjinin farklı tezahürleri olduğunu keşfetmemiz gayet yüksek bir olasılıktır. Bu enerji ise, daha da eterik olan bir şeyin tezahürü olabilir. Buna akıl, bilgi ya da düşünce diyebilirsiniz.


Peki çevremizde gördüğümüz şeylerin boyutlarını, hatta kendi boyutlarımızı belirleyen ne? Söyleyelim, moleküllerin boyutları. Bunu belirleyense atomun büyüklüğü. Atomun büyüklüğü, çekirdek çevresinde dönen elektronların yörüngesiyle belirleniyor. Bu yörüngelerin çapıysa, elektronun kütlesine bağlı. Elektron biraz daha küçük olsaydı, yörüngelerin çapı, dolayısıyla da atomların boyutları ve gördüğümüz her şey daha küçük olurdu. O halde elektronun kütlesi , evreni açıklayabilmek için çok önemli. Ama besbelli ki ne uçsuz bucaksız evren, ne de atom parçacıklarının mikro dünyası, tek bir temel parçacıkla açıklanamaz. En hafif temel parçacık olan elektronun yanı sıra, daha başka temel parçacıklar da var.
Standart Model, maddenin temel yapı taşlarını ve bunların etkileşimlerine aracılık yapan; temel kuvvetleri tanımlayan kuramdır. Bu modele göre, bütün maddesel evren, birbirleriyle 4 temel kuvvet aracılığıyla etkileşen; kuark ve leptonlardan oluşur. Örneğin gündelik hayatta gördüğümüz bütün maddeler, yukarı ve aşağı (up ve down) adı verilen kuarklardan ve bir lepton olan elektrondan meydana gelir.

Proton :iki yukarı bir aşağı kuarktan.(uud)
nötron :ise bir yukarı ve iki aşağı kuarktan meydana gelmiştir.(ddu)

Leptonlar ve kuarklar, şimdiki bilgilerimize göre elementer(esas) parçacıklardır. Bu parçacıkların, kendilerini oluşturan başka parçacıkları şimdilik bilinmemektedir.

LEPTONLAR
elektron nötrinosu :Her saniye, milyarlarcası vücudumuzdan geçiyor.
elektron: Elektriksel ve kimyasal etkileşimden sorumlu.
muon nötrinosu:Bazı parçacıkların bozunmasıyla,muonlarla ortaya çıkar.
muon:Elektrondan daha ağır ve kararsız. Ömrü sn'nin 2 milyonda 1'i kadar
tau nötrinosu:Henüz gözlenmedi ancak varolduğuna inanılıyor.
tau:Ağır ve çok kararsız bir parçacık.1975 yılında keşfedildi.
KUARKLAR
Yukarı,u
aşağı,d
üst,ü
alt,a
tılsımlı,t
garip,g

Leptonlar: Elektron, muon, nötrino gibi parçacıkları içine alan ve güçlü etkileşime girmeyen parçacıklar sınıfıdır. Elektron, şimdilik başka parçacıklardan yapılmamış olarak kabul edilmektedir. Leptonların spini(dönüş), ½ ve elektrik yükleri -1 veya 0'dır. Yunanca lepton, hafif parçacık anlamına gelmektedir.
Kuarklar: Elektrona benzeyen kuantum parçacıklarıdır. Elementer(esas) parçacıklar Kuarklardır. Kuarklar, spin ½ ve elektrik yükleri 2/3 veya -1/3 olan parçacıklardır. Şimdilik bilinen 6 kuark vardır. Kuark kelimesi, tuzsuz lor peynirinin almanca karşılığıdır.
Daha hikaye bitmedi. Bir de bu parçacıkları bir arada tutan kuvvet taşıyıcıları var. Onlara da, bozonlar(boson) deniyor. Örneğin, ışık dediğimiz şey, aslında foton 'dur. Foton bir bozondur, yani elektromanyetik kuvvetin taşıyıcısıdır. Kuark ve leptonlar , birbiriyle 4 temel kuvvet(güç) aracılığıyla etkileşir. Bu kuvvetler:

TEMEL KUVVETLER
KUVVET TAŞIYICILARI
1 -KUVVETLİ ÇEKİRDEK GÜCÜ
Gluonlar
2 -ZAYIF ÇEKİRDEK GÜCÜ
W+,W-,W0 bozonlar
3 -ELEKTROMANYETİK GÜÇ
Fotonlar
4 -KÜTLEÇEKİM GÜCÜ
Gravitonlar

4 temel kuvvetin varlığı için bir yorum yoktur. Ancak, bu güçler sayesinde evren, bizim için yaşanabilir kılınmıştır, düzen ve istikrarla donatılmıştır.


1-KUVVETLİ ÇEKİRDEK KUVVETİ: Güçlerin en kuvvetlisi, ya da bu güçlerin ürettiği alanların en kuvvetlisi, kuvvetli çekirdek gücü dür. Bu güç sayesinde, atomlar biçimlenir. Atomların ve insanların, atomdan küçük parçacıklara ayrılması; bir proton, bir nötron ve elektron yığınına dönüşmesi engellenir. Kuvvetli çekirdek gücünün kuvvet taşıyıcısı, renkli gluonlar dır.


2-ZAYIF ÇEKİRDEK KUVVETİ: Zayıf çekirdek kuvveti ise, güçlü çekirdek kuvvetinden, yaklaşık 1000 kez daha güçsüzdür. Bir anlamda, çekirdek içersindeki bir arada tutucu güce karşı çalışarak, bazı nükleer parçalanmalara imkan verir. Bazen çekirdek, genel istikrarı korumak için, kendisini azleder. Bazı radyoaktif dönüşümler, çok şaşırtıcıdır. Örneğin bir metal radyum atomu, bir alfa parçacığını(2 proton, 2 nötron) azlettiğinde, metamorfoza uğrayıp, metalden radon diye bilinen bir gaza dönüşür. Yani katı metalden, sıvı gaza tek sıçrayışta geçilmiş olur. Radon gazı da, bozunumu esnasında, aynen radyum gibi bir alfa parçacığı azleder ve tekrar metale dönüşür.


Hem gaz, hem metal; protonlar ve nötronlar gibi aynı yapı taşlarından meydana gelmektedir. Evrenin fiziğine temel teşkil eden şey, işte böylesine şaşırtıcı ve görkemli bir şeydir. Zayıf çekirdek gücünün kuvvet taşıyıcısı, w+,w-,w0 bozonlarıdır.
3-ELEKTROMANYETİK KUVVETİ : Elektrik kuvveti, elektrik yüklü 2 parçacığın, birbirini ittiği ya da birbirini çektiği kuvvettir. Manyetik kuvvet ise, elektrik yüklü bir parçacığın, manyetik alandan geçerken, üzerine etki eden kuvvettir. Bu 2 kuvvet, birbiriyle ilişkilidir. James Clerk Maxwell, 1873 de elektrik ve manyetik kuvvet alanlarının, uyduğu denklemleri buldu. Böylece günümüzde, elektomanyetizma denilen bir birleşik teoriyi, elde etmiş oldu. Bu güç, çok büyük bir menzile sahiptir. Manyetik alanların, yıldızlararası etkileri söz konusudur. Elektromanyetik güç, kuvvetli çekirdek gücünden, yaklaşık 100 kez daha zayıfdır. Kuvvet taşıyıcısı foton dur.


4-KÜTLEÇEKİM KUVVETİ: Kütleçekim gücü ise, kuvvetli nükleer güçten 1042 kez daha zayıftır. En zayıf güç olmasına rağmen, keşfedilen ve sayısal olarak tanımlanan, ilk güç kütleçekimdir. Kuvvet taşıyıcısı, gravitondur. Bir atomun büyüklüğünün 10-10 m. dışına çıkıldığında, çekirdek güçlerinden hiçbiri, etkili değildir. Birkaç cm'nin ötesine geçildiğinde, aynı şey elektomanyetik güç için de geçerlidir. Evrendeki çoğu bölge, kütle çekimin etkisi altındadır. Erken dönem evrendeki gazları, devasa galaktik bulutlara çevirip, daha sonra da, dönen yıldız ve gezegenleri meydana getirecek şekilde sıkıştırarak, evrenin yapısını biçimlendiren şey de kütleçekimi idi. Uzaydan bakıldığında, Güneş, Ay ve Dünya 'nın kusursuz çemberler olduğu görülür. Buna sebep olan şey de, yerçekimi(kütleçekimi) dir. Her biri, kütlesel çekimin etkisiyle, bütün yönlerden eşit olarak içeri çökerek; birer küreye dönüşmüştür.
Ancak tüm göz alıcı başarılarına, deneylerin kanıtladığı öngörülerine rağmen, Standart Model, Evreni tam olarak açıklayamıyor. Nedenlerine gelince, her şeyden önce kütleçekimini içermiyor. ABD'nin Fermi Ulusal laboratuarı araştırmacılarına göre; ikinci ve aynı derece rahatsız edici bir sorun da, Standart model 'in, en az yanıtladıkları kadar yeni sorular ortaya çıkarmasıdır. Örneğin, neden yalnızca 4 kuvvet var da 6 değil, ya da 1 değil? Neden yalnızca görebildiğimiz parçacıklar var da başkaları yok? Parçacıkların öyle deli kızın çeyizi gibi, farklı farklı kütlelerini yaratan ne? Fizikçiler, standart modelin derinlerinde, işlerin iyi gitmediği düşüncesinde. "Daha büyük, daha güzel bir kuram; Her şeyin Kuramı olmalı". Fizikçilerin düşü, her şeyin kuramı ... Bu basit, tüm enerji düzeylerinde geçerli, hatta evrenin ilk anlarındaki, sonsuza yakın sıcaklıklarda, her şeyin tek bir noktaya kadar sıkışmış olduğu dönemlere kadar, gidebilecek bir kuram .

Kaynak: Dr. Halil Bayraktar tarafından hazırlanmış http://www.yaklasansaat.com/ adresidir.